Şeker hastalığımızın olduğunu unutmadık.
Özellikle egzersize yeni başladığımız ve tempo veya sürede ciddi değişikliğe gittiğimizde daha bir dikkatli olmak zorundayız.
Şekere ilişkin muhtemel hasarlar ve eşlik edebilecek yandaş hastalıkları olanların nelere dikkat etmesi gerektiğini, alternatif olarak neler yapabileceklerini konuşmuştuk.
Ülkemizde çok yaygın değil ama -özellikle tip 1 şeker hastaları ve insülin kullanan tip 2 şeker hastaları için- şeker hastası olduklarını bildiren bileklik veya kolye gibi görseller takmaları tavsiye edilmektedir. En azından egzersiz arkadaşları bu konuda bilgilendirilebilir.
Şeker düşmesi riski taşıyan hastalar, yanlarında kolayca erişebilecekleri glikoz tableti, kesme şeker veya akide şekeri, meyve suyu veya meşrubat gibi hızlı emilen karbonhidratlar bulundurmalıdır.
Bu hastalar taşlar yerine oturuncaya kadar kan şekeri ölçme cihazlarıyla (glukometre), şekerlerini parmaklarından sıkça ölçmeliler.
Egzersiz öncesi ölçümde, kan şekeri 100 mg/dL’nin altındaysa, yanlarındaki karbonhidrattan 15-30 gram kadar alıp 15-30 dakikada bir kontrollerle 100’ün üstüne çıktığından emin olmadıkça egzersize başlamalılar (Bakınız Şekil).
Egzersiz sırasında veya sonrasında, şeker düşmesi belirtileri hissettiklerinde de aynı şeyi yapmalılar.
Kan şekeri düşmesi sorununun yaşanıp yaşanmayacağının önceden kestirilmesi pek mümkün değildir. Çünkü buna tesir eden pek çok unsur vardır. Öğün zamanı, öğünde yenenler, şeker ilacının alım zamanı, ilacın tesir süresi, tesirin en fazla olduğu zaman; bütün bunların egzersizle çakışması ve egzersizin şiddetini ilk elden sayabiliriz.
Alınan ilaçlara, bu ilaçların etki süreleri, tesirlerinin doruğa çıktığı zamanlar ve öğün zamanına göre bir planlama riski azaltabilir.
Ama benim önerim, bunun yerine, egzersizle sorun yaşanıp yaşanmadığını görmek; şeker düşmelerini karbonhidrat alarak düzeltmek, sorun tekrarlıyor veya ciddi boyuttaysa ilaç dozu, ilaç zamanı ve/veya egzersiz zamanı, egzersiz şiddeti gibi unsurlarla ilgili düzeltmeler yaparak sorunun tekrar yaşanmasının önüne geçmektir.
Şeker hastalığı konusunda iyi eğitimli ve deneyimli biri, küçük sorunlarla kendisi de baş edebilir. Ama sorun ciddiyse veya bu konuda yetkin değilse, hekiminden yardım almalıdır.
İnsülinin uygulanmasından kısa süre sonra egzersiz yapıldıysa, özellikle de egzersizde zerk edilen bölge yoğun kullanıldıysa insülinin daha hızla kana karışıp tesirinin artma riskinden söz etmiştik. Bu tür bir risk, yapılan egzersizin türüne göre,
insülin zerk yerinin seçimiyle en aza indirgenebilir. Söz gelimi o gün koşacak biri uyluğa, kürek çekecek biri de kola zerk yapmamalıdır. Teniste olduğu gibi, hem üst, hem alt üyesini yoğun kullanacak biri, karnı yeğleyebilir. Ancak normalde karından zerk, istirahatte, kol veya uyluğa yapıldığı zamankinden daha hızlı emildiği halde, egzersiz sırasında durum tersine döner!
***
Hep şeker düşüklüğünden söz ettik. Şeker çok yüksekse ne yapmalıyız?
Kan şekeriniz 250-300 mg/dL’nin üstünde ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız, imkân varsa kanda ve/veya idrarda ketona bakmalı; varsa egzersiz yapmayıp doktorunuza başvurmalısınız. Kan şekerinin –keton olmaksızın- fazlaca yüksekliğinde, tip 1 ile tip 2 şeker hastalarında durumun farklı olduğunu konuşmuştuk. Şayet kan şekeri 300 mg/dL’nin üstündeyse ve tedavi yetersizse, insüline bağımlı biri için kan şekerinin daha da yükselme riski vardır (Bakınız Şekil). Ama insüline bağımlı olmayan birinde egzersiz, tersine kan şeker düşüşüne yardım edecektir.
***
Muhtemelen, zamanla kontrol sağlanacak ve egzersizle kan şekeri çakışmasına ilişkin sıkıntılar yaşanmaz olacaktır.
Özellikle insülin veya insülinin salgılanmasını veya tesirini artıracak ilaç alanlarda, egzersiz kan şeker düşmesi (hipoglisemi) riski konusunda tetikte olmak gerekir. Bilhassa en başlarda ve aktivitede anlamlı değişiklik yapıldığında kan şekeri şeker ölçme cihazlarıyla sıkça kontrol edilip gerekli ayarlamalar yapılmalıdır.
Kan şekeri 100 mg/dL’nin altındayken, keton saptandığında ve tip 1 şeker hastalarında 250-300’ün üstündeyken egzersiz yapılmamalıdır.
***
Daha önce birkaç bölümde, şeker hastalarının yeterince sıvı almaya özen göstermeleri gerektiğini belirtmiştim. Egzersize susuzluk çeken bir vücutla başlamamak için, egzersizden önceki son 2 saat içinde 2-3 su bardağı su içmek tavsiye edilir. Yeri gelmişken, susuzluk hissinin her zaman vücut su dengesini sağlıklı şekilde yansıtmayabileceğini, bu yüzden ona bel bağlamamak gerektiğini söylemeliyim.
Şayet egzersiz seansı uzun sürecekse, kabaca her 15-20 dakikada bir 150-200 mL kadar su desteği uygun olur. Elbette ortam sıcaklığı, giysiler, ter miktarı, egzersiz şiddeti gibi pek çok unsur ihtiyacı etkileyebilir.
İçmek için normalde su tercih edilebilir. İçerisinde şeker olan meşrubat veya sporcu içecekleri, şeker kontrolünü olumsuz etkileyebilir. Ancak bazı hallerde tuz kaybı da telafi gerektirecek boyutlarda olabilir.
Sonraki bölüm: Özet olarak şeker hastalarında egzersiz ve spor