dr. pozitif
daha sağlıklı • daha ince
daha genç • daha mutlu
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
haberler
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder
Neden doymakta bu kadar zorlanıyoruz?
Neden doymakta bu kadar zorlanıyoruz?
Dr Ömer Dönderici
27.02.2020
Genelde normal kiloda kalmaya ve sağlıklı beslenmeye gayret eden biri olmama rağmen, zaman zaman yemeyi abartabiliyorum: Olağan yaşantımda bir öğünde tükettiğimin iki katını tüketebiliyor; yetinmiyor, üstüne iki tatlı tabağını silip süpürebiliyorum. 
 
Kilo sorununun bunca yaygın olduğu günümüzde, tıkınma sorununu tek yaşayanın ben olmadığıma hiç şüphe yok! 
 
Fazla kilolarla mücadelede rehberlik yapan uzmanlar, tokluğu fark etmeyi, tokken yememeyi öğütlüyor; -sıklıkla da- bunu başaramayanları “duygusal yeme” ile etiketliyorlar. Kalıcı zayıflama başarısının hayli düşük olması, öğütlerinin çok fazla işe yaramadığını gösteriyor. 

Tek suçlu terbiye edemediğimiz nefsimiz ya da söz dinlemeyen irademiz mi?
 
Sanırım, asıl suçlu “evrimi” hak ettiğinden hafife alıyoruz. 
 
***
 
Enerji ihtiyacının karşılanması, canlılığın olmazsa olmazıdır. Bırakın bir şeyler yapmayı, uyurken veya komadayken bile çok ciddi miktarda enerji gerekir. Bu yüzdendir ki, bedenimizdeki sistemlerin çoğu, enerji ihtiyacını karşılamaya adanmıştır. 
 
Yalnız bitkiler, algler ve bazı bakteriler güneş yardımıyla enerji üretebilir. Diğer tüm canlılar enerjilerini, bir başka canlıyı yiyerek sağlar. Tabiat, beslenme bağlamında av ve avcıların bitmek bilmeyen mücadelelerine sahne olur. Neredeyse her canlı, -farklı ortam ve farklı koşullarda- hem av, hem avcı rolüne bürünür. Doğada öylesine karmaşık besin zincirleri vardır ki, yaman bir avcının dahi ava dönüşebilmesi işten bile değildir. 
 
On bin yıl kadar önce başlayan tarım devrimiyle, insanlar, -bir halkası oldukları- besin zincirini doğadan büyük ölçüde yalıttılar. Bir yandan beslenmeye en uygun, en verimli olanları seçerek bitki ve hayvan yetiştirmeye başladık. Avlarımız artık elimizin altında, yenmeyi bekler oldu. Öte yandan güvenli barınaklar ve güçlü silahlarla kolayca av olmaktan kurtulduk. 
 
Oysa tarım devrimi öncesi avcı-toplayıcı atalarımız da, vahşi av ve avcı düzeninin bir parçasıydılar. Hem çeşitli yırtıcılara karşı sürekli tetikte olmak, hem de -beslenmek için- av peşinde koşmak zorundaydılar. Dahası, hem (yırtıcılar gibi) diğer rakiplere kaptırmamak, hem de bozulmasını önlemek için avlarını -ziyan etmeden ve- hızla midelerine indirmeliydiler. 
 
Ayrıca doğa her zaman aynı cömertliği sergilemiyordu: Mevsimine göre, yedikleri çoğu bitkinin bolca olduğu ya da tersine hiç olmadığı kıtlık zamanları vardı. Aynı şekilde bazen tıka basa yeseler ve/veya başkalarıyla paylaşsalar da tüketemeyecekleri bir av elde edebilirken, bazen de günlerce avlanamadıkları oluyordu. 
 
***
 
Başta söylediğim gibi, canlılığın olmazsa olmazı enerjidir. Yakıtsız olduğu yerde kala kalan bir araç misali, insanların enerjisiz birkaç dakikaya bile tahammülleri yoktur. 
 
Çare -ihtiyaç fazlası- enerjinin depolanması ve gerektikçe bu depolardan sağlanmasıdır. Bu yüzden evrim, insanlara bir-iki gün yetecek kadar şeker, haftalarca yetecek kadar yağ depolama becerisi bahşetti ve bu beceri genlerimize kazındı. Herkesin vücudunun neresinde, ne kadar yağ depolayabileceği büyük ölçüde genlerinde yazılıdır. Enerji yönetimi de benzer şekilde genlerde şifrelenmiştir. 
 
***
 
Bizde fazla taraftar bulmasa da, Batı dünyasında, canlıların zeki ve bilinçli bir varlıkça tasarlandığı şeklindeki “akıllı tasarım” görüşünün hayli taraftarı vardır. 
 
Evrimin işleyişi, -son ürünleri hayranlık verici olmakla birlikte- söz konusu teoriyi tartışılır kılıyor: Her şeyden önce, -4 milyar yıl kadar önce ortaya çıkan ilk canlılardakiler hariç- evrim basamaklarında karşımıza çıkan yapıların neredeyse hiçbiri, sil baştan yeni bir tasarım değildir! Genelde, yeni doğan bir ihtiyacı karşılamak için- yepyeni bir tasarım yapmak yerine, (mutasyonlar yoluyla) mevcut ya onarılıyor ya da var olana eklemeler yapılıyor. Yani şayet evrimin mutfağında biri varsa, tasarımcıdan çok tamirciye benziyor. 
 
Bir başka sorun, tek bir kusursuz çözüm yerine, her bir bireyin gen çeşitliliği (“varyasyon”) sayesinde, yeni ihtiyacı çözmeye çalışması; başaramayanların (genleriyle birlikte) yok olup giderken, ancak en fazla işe yarayan ve bunu (üremeyle) çoğaltabilenlerin çözümünün geçerli kılınmasıdır. Yani işe yarayan çözüm, bir tür -acımasız- sınama-yanılma süreciyle meydana gelmektedir. 
 
Ne var ki yeni bir ihtiyacın doğması, yeterince gen çeşitliliği, çözümlerin test edilip ayıklanmasıyla işe yarar bir çözümün ortaya çıkması, işe yarar çözüm sahiplerinin kuşaklar boyu fazlaca üreyerek genlerini toplumda hâkim kılmaları hiç te kolay değildir. 
 
Bazı sorunlar binlerce, hatta yüzbinlerce yıl çözümsüz kalabilmektedir. Yahut -tersine- günümüzde ortadan kalkmış bir problemi çözmeye yönelik bir yapı veya işleyiş hâlâ varlığını sürdürebilmektedir. 
 
İnsan türü, bir ölçüde doğaya uyum sağlamak yerine, doğayı kendisine uydurmayı başarmıştır. Ancak bu evrimin doğal seyrini bozmak gibi bir bedel karşılığındadır. Son elli bin yılda yarattığı kültürle dünyasını inanılmaz ölçüde değiştirmesine rağmen; modern insan, biyolojik yap ve işlevleri (ve bunları tanımlayan genetik kodları) bakımından iki yüz bin yıl önce yaşamış bir avcı-toplayıcıdan çok farklı değildir. 
 
***
 
Sonuçta, doymak bilmeyen “pis boğazlığımız”, -başka pek çok şey gibi- çok çok eski atalarımızın bedenimize mirasıdır.
 
Besin kıt bir kaynaktı, ona erişildiğinde -mümkünse ziyan edilmeden sonuna kadar tüketilerek- depolanması gerekiyordu. 
 
Asıl ve çözüm üretilmesi gereken sorun açlıktı. Açlığı haber veren, açlıkta harekete geçen pek çok sistem gelişti. 
 
Tokluk bir sorun teşkil etmediği ve fazla besini kıtlık zamanlarında kullanmak üzere depoladığımız için, tokluğu haber veren ve bunu baskılayacak sistemlerimiz güdük kaldı. 
 
Derken, -ziraat, çiftçilik ve teknoloji sayesinde- (avcı toplayıcı atalarımızın hayal bile edemeyeceği) günümüz gıda bolluğuna eriştik. Zar-zor bulduğu bol kalorili yiyecekleri ödüllendiren kadim yapılarımız, -günümüzde- şeker ve yağla şenleniyor. Enerji ihtiyacını yöneten sistem ibrelerimiz açlık için keskin ve teyakkuzdayken, tokluk için duyarsızlar. Fazlalıkları hiç dert etmeden, kolayca istifleyiveriyorlar.
 
***
 
Bu ahvalde, her şeye rağmen, şimdilik umut; (evrimin biz insanlara en büyük armağanı) görece daha yeni bilincimizin, kadim beden yapılarına karşı verdiği yorucu, yıpratıcı savaşı, kesintisiz sürdürmesidir. Aksi halde şişmanlayarak çağımızın kronik hastalıklarıyla boğuşmak, kaçınılmazdır…
 
| yukarı |
 Kapat   X  dr. pozitif'e kaydolun- gökkuşağı

dr. pozitif'e ücretsiz kaydolun. Daha sağlıklı, daha ince, daha genç, daha mutlu olma yolunda gelişmeleri, yenilikleri size haber verelim.



Veya aşağıdaki formu doldurup Kaydet düğmesine basın
Adınız:
Soyadınız:
E-Postanız:
ana sayfa
biz kimiz?
zayıflayalım
besinler
hareketlenelim
sigarasız hayat
hastalanmayalım
gerçekten mi?
stres
sağlık‑ölçer
gülelim
fat burning calculator
___________________________
ücretsiz abone olun
bu sayfayı arkadaşıma gönder